Saturday, September 30, 2006

Cok uzun zaman once Sterlide

Eylul 2000- Temmuz 2002 arasinda Baskurdistan Sterlitamkda bir Turk lisesinde calisiyordum
Cok ilginc bir tecrubeydi
o zamanki comezligim ve de ruscayi iyi bilmeyisim nedeniyle sterlitamagin baskurtlarin tarihi bas sehri oldugunu oradayken asla ogrenemeyecektim. ne zaman ki buraya geldim ve yaklasik 150 yil once yazimis bir tatar alimin yazdigi kitabin ingilizcesi elim gecene kadar da bundan haberdar olmadim. ne aci yahu!
elinize dunyada cok ama cok az kisiye gecmis bir firsat geciriyorsunuz ve bunu hoyratca heba ediyorsunuz.
Biraz sterlitamak resimleri asayim suraya
acilarim depresti gene aslinda sterlide cekilmis bayagi bir resim varda hepsinde ben oldugum icin kendi reklamimi yapmamak babinda onlari asmiyim :))
Burayi hatirliyorum Bu parkin icinden gecip kapali spor salonunda cuma aksamlari futbol oynamaya giderdik.
Sterlitamak benim orada bul;undugum yillarda duydugumuza gore ust uste bir kac defa Rusyanin en temiz ucuncu sehri felan secilmis. Tabii subotnik denen cumartesileri vatandasi parklarda kar kurumeye zorlayan bir sistemin faydasi ve benim bu subotniklerdeki olaganustu gayretlerim Sterli yi en temiz kategorisine soktugu inkar edilemez bir gercektir.
Kar temizledigim gunlere ait bir kac fotografim var gereken degisiklikler yapildiktian sonra buraya bilahare asilacaktir.

Bu arada Sterlitamak Tatar Nufusun Baskurt nufusa baskin oldugu yerlerden biriydi ve bu tatar nufus sterlinin is yasamina da egemen olmasinda onemli rol oynayacakti. Yandaki resimde ki bankanin sahibi kimdir bilmem ama bina oldukca yeni. Olsun olsun en gec 1990'larin sonunda insa edilmis olsun. Bu binayi gordugumu hatirlamiyorum ben sterlideyken. Ama benzeri binalarin mantar gibi yerden pirtladigini belirtmek gerekiyor. vay be simdi yilin su zamaninda (Ekim 13) sterliye ne bicim kar yagiyordur. veya keske kar yagsa dedirtecek derecede soguk bir havada insanin suratini parcalayan yagmur damlaciklari yeryuzune dogru saliniyordur.

Guzel yerdi vesselam. Yokluklar ulkesiydi be kardesim
turk mutfagina dair hemen hic bir sey yoktu. Bildiginiz uzere zeytin hastasiyimdir. Zeytin yoktu ve zeytine ve zeytinyagina hasbel kader orda dukkan acmis turk esnaftan alirken iyi para doktugumu hatirliyorum. Turk esnaftan bahsederken ordaki iki esnaf abiden bahsetmemek olmaz tabii. adlarini verecek degilim. ahmet ile mehmet olsun. ikiside kayseriliyid hemde sapina kadar en tipik ozellikleri ile kayseriliydiler. ikiside 35 yas civarindaydilar ikiside yoklukl;ardan sonra biraz birikim yapabilmis kisilerdi. ne is yaparlardi derseniz kucuk bir firinlari ve firina ilistirilmis kucuk bir firinlari vardi. Ikiside Turkiyedeyken culsuzdu. Ikiside Hocaefendinin cagrisina uyup varlarini yoklarini satip rusyaya ticaret yapmaya gelmisti. ikiside sattiklari evlerini geri alabilecek kadar para biriktirmis ve evlerini de geri almislardi. Fakat cok musteki idiler Rusyadaki calisma kosullarinda. Ruslarin onlara is yaptirmamak icin ne dumenler cevirdiklerini anlatilardir. Ustune ustluk yanlarinda calistirdiklari elemanlarin is ahlakindan yoksunluklarindan alkolikliklerinden ekmek malzelerinden calmalarindan hep sikayet ederlerdi,. hatta bir keresinde adi ahmet olan "bu dukkana icki sisesi sokan kisinin anasi soyle boyledir" demis ama bizim icki icmeyi kafaya koyan Rus icki sisesini zemin kattaki firinin penceresine koymus bir kamis ile ickisini icmeye baslamis. Bizim Kayserili de sinirlenecegine adami opmus "ulan iyi ulan aferim" diye.
malzemelerden de calarmis bu rus isciler. ozellikle de sekeri calarlarmis. O sebepten sekeri once kilo ile tartip isciye verirken bu sefer sekeri islatip vermeye baslamislarmis. Valla o rus calmayi kafaya koyduysa sanirim calacak baska sey icat ederdi.
devam ederik artik

Geçmişten bugüne zeytinyağı kültürü

Oya Arman diye bir hanimin yazisidir
kendisine buradan ulasabilirsiniz oayman@bugday.org

ASIRLIK zeytin ağaçlarının, badanası dökülmüş bakımsız yazlıklar, bitmemiş inşaatlar, toprak/asfalt yolların arasında tek tük fark edilebildiği Edremit-Altınoluk yolunda ilerliyorum. Yol boyunca plajlar adeta insan kaynıyor. Sıcak! Üstelik trafik de var. Neyse, az yolumuz kaldı. Altınoluk’tan Küçükkuyu’ya varınca yolun sağında, aradığım müzenin tabelalarına rastlıyorum. Bir kilometre, beş yüz metre; derken yolun solundaki taş binayı fark ediyorum; aradığım Adatepe Zeytinyağı Müzesi burası.

Bahçede kocaman değirmen taşları, dev vidalı presler, zeytin sepetleri karşılıyor beni. İki katlı taş binayı dolaşmadan önce yan taraftaki küçük dükkana giriyorum. Burada zeytin ve zeytinyağı ürünleri satılıyor. Kekikli zeytinyağlarını, biberiyeli zeytinyağı sabunlarını incelerken müze müdürü Metin Erden geliyor yanıma. Müzenin bahçesinde yaptığımız sohbete zeytinin mucizelerini anlatarak başlıyor:
"Burada köylüler sabah kalkınca ilk iş, zeytin odunuyla yakarlar ocaklarını. Onun ateşinde ekmek yapar, çay demlerler. Kahvaltıda zeytinyağı ve zeytin baş köşededir. Yemekler zeytinyağlıdır. Temizlikte kendi yaptığı zeytinyağı sabununu kullanır köylü. Çamaşırı, bulaşığı onunla yıkar. Karanlık olduğunda zetinyağıyla kandilini yakar. Bir de şifai etkileri var ki bu konuda uzman değilim..."
Zeytin ve zeytinyağının sadece Edremit ve çevresi değil, Ege ve Akdeniz’in pek çok bölgesinde bir yaşam kültürü oluşturduğunu anlatıyor Metin Erden. Ancak bu kültür giderek mutfak kültürü ile sınırlı kalmaya mahkum oluyor. Zeytin ağaçları betona yenildikçe kökeni binlerce yıl öncesine dayanan zeytincilik kültürü de yok oluyor.
Mahmut Boynudelik, Haluk Yurtkuran ve Erhan Şengel de son yıllarda zeytinyağı üretim teknolojisindeki değişikliklerin, pek çok makine ve teçhizatın hızla yok olmasına yol açtığını fark ederek bu kültürü gelecek kuşaklara aktarmak için kolları sıvamışlar. Çoktan yitip gitmiş bir döneme ait objelerin yanına kimileri hâlâ kullanılmakta olan birçok alet ve eşyayı getirip Küçükkuyu’da eski bir taş binayı restore ederek Zeytinyağı Müzesi’ni kurmuşlar. Müzeye de Kaz Dağları’na sırtını yaslamış, zeytincilikle uğraşan ve koruma altına alınmış bir köy olan Adatepe’nin adını vermişler.

Müzenin yer aldığı iki katlı taş bina, 1952 yılında eşraftan (Burnazlar) bir şahıs tarafından sabunhane olarak inşa ettirilmiş. Zaman içinde sabun üretimi durmuş. Daha sonra sinema, düğün salonu, elişi kursu gibi sosyal ve kültürel amaçlar için kullanılan bina, birkaç yıl önce bir marangoz ve tekne ustasının paylaştığı bir harabe durumundayken Haluk, Mahmut ve Erhan Bey burayı keşfetmiş ve zeytincilik kültürünün bu denli yaygın olduğu bölgede bir müzenin eksikliğini fark ederek burayı müze haline getirmeye karar vermişler. Bina, bugün Edremit çevresinden olduğu kadar Türkiye’nin her yöresinden pek çok ziyaretçiye kapılarını açıyor. Müze, ziyaretçilerine, unutulmaya yüz tutmuş zeytinyağı ve sabun gibi mamullerini elde etme yöntem ve araçlarını yeniden gündeme getirmek, zeytinyağını anlatmak ve sevdirmek amacıyla ücretsiz olarak hizmet veriyor.
Müzenin kurucuları, zeytinyağının yeniden gündeme gelip çok tüketilmesiyle birlikte, zeytin çiftçisi ve geleneksel zeytinyağı üreticilerinin ürünlerinin daha çok değer kazanacağını, dolayısıyla bu kültürün yaygınlaşmasıyla zeytin ağaçlarının katledilerek yerine beton yığınlarının yapılmasının bir nebze olsun engelleneceğini umut ediyorlar.
Müzenin ilk katında sızma zeytinyağı üretiminde hâlâ kullanılmakta olan makina ve aletler sergileniyor. Metin Erden, sızma zeytinyağının bu aletlerle nasıl elde edildiğini anlatıyor:

"Zeytin çuvallarla geliyor. Yıkama ve yaprak ayırma makinesinden geçiyor, tartılıyor. Sonra taş değirmen havuzuna 400-500 kilo zeytin konuyor. Zeytin burada çekirdekleriyle birlikte 30-35 dakikada hamur haline geliyor. Makinanın çıkışında tekneye dökülen zeytin hamuru, bir pompa vasıtasıyla hindistan cevizi lifinden hasırların arasına konularak presin altına sürülüyor. Su basıncıyla çalışan ve cm2 başına 350 kg. ağırlık veren pres, hasırları sıkıştırıyor ve bu işlem 45-60 dakika sürüyor. Zeytinin içindeki meyve suyu ve yağ boruyla ayrıştırma tankına (pulima) geliyor. Zeytinin kara suyu dipte kalıyor ve üste çıkan yağ bir tarafı düz, altı delikli özel maşrapalarla alınarak kovalara dolduruluyor. Kovalar paslanmaz çelikten dinlenme tanklarına elle boşaltılıyor. Sıcaklığa bağlı olarak zeytinyağı bu tanklarda 1-3 hafta arasında dinlendiriliyor. Ortam sıcaksa yağ posası daha çabuk dibe çöküyor. Posaların sık sık en dipteki vanalar açılarak alınması gerekiyor. Çünkü posa asit oranını artırarak yağı süratle bozuyor. Dinlenen yağ daha sonra pamuklu filterelerden geçirilerek süzülüyor."

Müzede bugün dinlenmenin yapıldığı çelik tanklarla eskiden dinlendirme için kullanılan dev seramik küpler yan yaya sergileniyor. Bu seramik küplerde posa dibe çöktükten sonra yağ başka bir küpe aktarılırmış. Bu aktarma işlemi yağın posası bitinceye kadar devam edermiş.
200 yıllık ahşap pres...
Müzenin bir köşesinde binanın sabunhane olarak kullanıldığı dönemden kalma 50 yıllık kazan ve fırın bulunuyor. Bu kazanda bir defada 10 ton sabun yapılabiliyormuş. Taş merdivenlerden çıktığımız ikinci katta ise sabun kalıpları, ahşap presler, sıkma aparatları, tekneler, kandiller, maşrapalar, zeytinyağı kültürü ve tarihini anlatan dev afişler yer alıyor. 200 yıllık ahşap pres elde yontularak yapılmış. Kaldıraç sistemine göre çalışan sıkma aparatları ise 150-200 yıllık.

Metin Erden bahçedeki değirmen taşı ve ahşap preslerin kullanım öykülerini aktarıyor:
"Eskilerde zeytinyağı insan gücüyle elde ediliyormuş. Köylüler taşla tokmakla parçaladıkları zeytini Amerikan bezinden torbalara doldurur sonra bunu yalağa koyup üzerine sıcak su dökerek ayaklarıyla ezerlermiş. Bu, sızma sulu baskı yönteminin en ilkel şekli. Bazıları yatay değirmen taşının içindeki konik ezici taşa hayvan koşar ve taş döndükçe zeytin parçalanırmış. Sonra bu zeytinleri herhangi bir torbaya yerleştirip üzerine sıcak su dökülerek ahşap vidalı presler veya kaldıraç şeklindeki ahşap preslerle ezerek zeytinyağı elde ederlermiş."


Yüzlerce yıldır kullanılan insan ve hayvan gücü son 50 yıldır devreden çıkmaya başlamış ve kuru/sulu baskının makinalarla yapılma devri başlamış. Buna "kontinü sistem" adı veriliyor. Bu sistemde zeytinin hamur haline getirilmesi metal kırıcılarda gerçekleşiyor. Çıkan yağın sudan ve selülozik maddelerden (kabuk, çekirdekler) ayrıştırılması ise santrifüj separatörlerde yapılıyor. Kontinü tamamen dış atmosfere kapalı bir uçtan zeytinin konup diğer uçtan yağın çıktığı kapalı uzun bir hat.

Kontinü sistem her ne kadar hızla ve kesintisiz olarak çalışsa da (bu nedenle ekonomik olmasına rağmen) elde edilen yağ bazı hallerde metalik koku içerebiliyor. Operasyon boyunca zeytin hamuru sıcak su ile doğrudan temas halinde olduğundan bir miktar nefaset (lezzet) ve besin değeri kaybına uğruyor. Ayrıca zeytinyağına acılık veren bazı maddeler, kontinü sistemde uçup gidemiyor. Bu nedenle, yağ elde edildikten sonra 1-1.5 ay dinlendiriliyor. Oysa sızma zeytinyağı bütün dünyada taş değirmende ve sulu veya kuru preste elde edildiğinde daha lezzetli ve üstün kaliteli sayılıyor.

Muridizm

Ruslarin kuzey kafkasyaya dair ilk girisimleri Terek kazaklari vasitasi ile 1580'lerin sonunda olmus. Ve onlara ilistirilmis ortodox misyonerleri kuzey kafkasyada misyonerlik faaliyetlerine girismislerse de Rus devleti Osmanlilari kizdirmamak icin bu misyonerlik faaliyetlerine 1500'lerde pek musaade etmemisler. Ama Ruslarin bolgeye asil gelisi 1700'lerin ikinci yarisini bulur. O donemde kendini cok daha fazla guclu hisseden Rus devleti Kuzey Kafkasyayi uc ayri bolume ayirmis ortodoks misyonerligi acisindan.
1- Hala Bizansin dini ve kulturel mirasini icinde barindiran ama Islamiyetin de terakki kaydettigi Bati Kafkasya. Kabardayler Abhazlar adigeler bu bolumdedir.
2- Sozde musluman ama icerikde muslumanlik hristiyanlik paganism karisimi bir dini sekle burunmus Merkezi kafyasya bolumu. Osetler inguslah bu gruptandi.
3- Ve islamiyetin oldukca yogun ve koklu bir sekilde yerlesik oldugu dogu kafkasya. Cecenler dagistanlilar bu gruptandir.

Ruslar 1828'de Irana karsi Turkmencay ve 1829'da Turklere karsi Edirne Anlasmalari ile Kafkasyanin askeri kontrolunu ellerine gecirdiler. Ama askeri kontrolu ele gecirmek bolge halkinin da Rusyaya eklemlendigi anlamina gelmiyordu cunku Ruslarin Dagli (Gortsi) dedikleri yerli halkin Rus hakimiyetini sessizce kabul etmeleri pek olasi gorunmuyordu. Bu Dagli direnisinin en buyuk sebeplerinden birisi Ortodoks misyonerlik faaliyetlerinin yerli musluman halki gereginden fazla rahatsiz etmesiydi.
Aslinda Ruslar Kuzey kafkasyayi uce ayirmis ve Bizzans etkisinin hala gorulebildigi ve de halkinin nominal musluman oldugu yerlerde hristiyanligi yaymaya, Islamiyetin guclu oldugu kesimde ise muslumanlara dini anlamda otonomi saglamaya karar vermislerdi. Ilk basta Ortodoks misyonerler hristiyanligin temel prensiplerini halka ogretmek yerine onlari vaftiz etmeye daha cok agirlik vermisler ve bu caba icinde oldukca yuklu miktarda para harcamislardi. Her vaftiz olan yerli kisiye elli kopek, bir gomlek ve yerli halkin altin olduguna inandigi bakirdan bir hac veriyorlardi. BU vaftiz hediyelerini tekrar tekrar almak icin vaftiz olanlar bir daha vaftiz oluyorlardi. Daha sonra bir daha bir daha.
Uzun denebilecek bir periyottan sonra ruslarin elde ettigi sadece bir kac yuz nominal hristiyandi. Halbuki Musluman mollalar cok daha az malzeme ile cok daha buyuk basarilar kazanabiliyorlardi. Islamiyetin halk arasinda yayilmasinin sebeplerinden birisi de muslumanlarin hep yerel halktan kisileri kullanmalari oldu. Halbuki Ruslar hep outsider olarak hep isgalci olarak gorulmuslerdi. Daha dune kadar Ruslarla savasiyorlardi simdi ise Ruslarin isgalci guclerine yamanmak ve ortodox hristiyan olmak mi gerekirdi? Ruslar misyonerlik faaliyetlerinin zayifligi karsisinda baska yollar demeye calistilar mesela kendileri gibi ortodoks hristiyan olan Gurcu papazlari kullandilar.
Ama nafile!
Elde keklik saydiklari Nominal Musluman Inguslar bile Seyh Samilin kesin yenilgiye ugratilmasindan hayli zaman sonra Sufi dervisler vasitasi ile 1860'larin sonunda gercek anlamda muslumanlastilar.
Islamiyet asla basli basina bir din olmadi Kafkasyada. Aslinda bu butun Rusya muslumanligi icin gecerli bir tespittir.
Islamiyet milli kimligin korunmasinin asimilasyonun engellenmesinin Ruslara karsi direnmek icin guc biriktirmenin vasitasi oldu.
Ruslar hakli olarak kendilerine karsi direnisi yok edebilmek icin fethettikleri topraklarda yasayan insalarin kafalarininda fethedilmesinin gerekli olduguna inaniyorlar ve halki ortodoks hristiyan yapmaya calisiyorlardi. Gercektende hristiyanlasan halkin Ruslara karsi direnislerinde kirilma meydana geliyordu. Ruslar hristiyan olanlara bazi ayricaliklar tanimislar bazi vergilerden muaf tutmuslar bazi yukumluluklerininden affetmislerdir ama bu hristiyanlasan halklar asla Ruslar ile esit statude olmamislardi.
Ornegin Muhammed Tevkelev adinda bir Tatar donmesi Ruslara olaganustu hizmetlerde bulunmus cok basarili bir burokrat olmasina ragmen asla kendisine veya ogluna yuksek mevkilerde gorevler verilmemisti. Gorup gorecegi en yuksek makam bir yuksek burokratin yardimcisi olabilmekti.
ve madem ki butun donmeler Tevkelev kadar basarili ve yetenekli degildi o zaman bu hristiyanlasan kisilerin Ruslarla esit haklara sahip olmasina ne gerek vardi?

Monday, September 11, 2006

Acilin sacilin

Dun gece Douglas Northrop un "Veiled Empire: Gender and Power in Stalinist Central Asia" adli kitabini okuyordum. Kitapta Bolseviklerin ozbek kadinlarini acmak icin gosterdigi gayretleri ve de Ozbeklerin buna direncini okuyordum. Her nasilsa Bolseviklerin acmayi becerdikleri bir grup Ozbek kadin sovyet yetkililere bir dilekce ile basvurmus ve ozbek kadinini pecesinden kurtarma (!) operasyonunun buyuk bir direncle karsilastigini ve de gereken hizda ilerlemedigini belirtip bazi onlemler alinmasini istemisler
mesela

1- Peceli kadinlara pazarlarda satis yaptirilmasin
2- Peceli kadinlara satis yapilmasin
3- peceli kadinlarin dilekceleri reddedilsin
4- peceli kadinlara doktorlarin ve eczanelerin hizmet vermesi yasaklansin
5- peceli kadinlarin cocuklari okullara alinmasin
(Tercuman olmadigim icin ceviride yanlis yapmis olabilirim ayrica irticalen kitaba bakmadan yaziyorum.)
ne kadar ilerici degil mi?
benzer bir ilericiligi bizim kemalistci laikci hokkabaz hatunlardan da bekliyoruz ki ellerinden gelse cok daha ser isleri yapacak tiynette olduklari suphe goturmez bir gercek.

Kadinlarin ortusunu acmasina direnen Ozbekler de , kadin olsun erkek olsun, sutten cikmis ak kasik degil acilan sacilan hatunlari tecavuzle olumle tehdit etmisler acilan kadinlara orospu gozu ile bakmislar. Bunun sirf dini sebepleri yok aslinda. Niye kadinlarin acilmasina bu kadar direnmislerdi?
Cunku acilmak onlar icin kimligini kaybetmek, ruslasmak, islamdan cikmayi bir kenara birakin Ozbekligi unutmak demekti. Acilmaya direnmek bir ozgurluk direnisi anlamina gelmeye baslamisti. acilanlar da veya annesinin kizinin esinin acilmasina ses cikartmayanlarda isbirlikci vatan hainleriydiler. Cok ilginc bir mucadele yolu gercekten.

Ozbeklerin paranji dedikleri at kilindan mamul bir ortu Stalin doneminde saldiriya maruz kalmis fakat Bolsevik butun gayretlerine ragmen Ozbek halkini bundan vazgecirememisti. Ilginc bir sey daha o doneme iliskin. Ortunmek Stalin doneminde kanun yolu ile yasaklanmamisti.

Dogrusu Stalin ve efradi ulkeyi hizli bir sanayilesme hamlesinin icine atabilmisti. Kollektiflestirmeyi de buyuk bir basari ile milyonlarca oluye ve onmilyonlrca insanin isyanina ragmen gerceklestirebilmisti ama nedense bu ortunme konusunda oldukca cekimser davraniyor bir turlu kanunlastirmiyordu ortu yasagini.

Arada baska komunist aktivistlerde ortaya cikip kanun yolu ile yasaklandigi ve de bu yasagin uygulanmadigi takdirde sovyet otoritesi buyuk yara alip halkin gozunden dusebilir korkusu ile acilma mevzusunu zamana yaymayi tavsiye ediyorlardi ve gercekten de oyle oldu aslinda. Ikinci Dunya Savasi sebebiyle Moskova agir sanayi fabrikalarini Orta Asyaya, cepheden uzak bolgeye tasimaya baslamisti ve Orta Asyada kapital yogun yatirimlar hizlanmis ve bu kapital yogun yatirimlari uretime cevirebilecek is gucu rusyadan gonderilmeye baslamisti. Dolayisi ile bir anda Ozbekistanda Ozbek nufusun orani Rus ve Ukraynalilara gore dusmeye basladi. Ozbekistan da hayat daha kozmopolit bir sekle burunmeye ve halk da acik sacik Slav hatunlarinin yaninda acilmakta beis gormemeye basladi.

Ozbek erkegi cepheye gitmisti ve Ozbek kadini da calismak evine bir seyler getirmek zorunda kalinca fabrika ortamina ve dolayisi ile daha bir ozgur ortama kavusacakti. Savas bir yandan milyonlarca insan icin tradeji olurken Ozbek kadinina da nimet olmustu. Savas kosullari altinda kadinlarin acilmasi daha kolay olmustu.

Rusyayi, Dogu Avrupayi, Almanyayi Kizil Orduda asker olarak gorme sansi bulan Ozbek erkekleri ise cepheden donuste kadinlarin acilmasina onceki kadar muhalefet etmemeye baslamisti.

Diger yandan da ortuyu en siddetle savunan din alimler hocalar imamlar ise kolektiflesirme surecinde oldurulmuslerdi veye zaten dogal yollardan olmeye devam ediyorlardi dolayisi ile surec icinde ortunmeye karsi cikan bir sosyal tabaka ortadan kalmisti. 1960'lara kadar artik ortunme diye bir sorun kalmayacakti Ozbek kadini icin.

Peki Stalinin bile cikarmaya cesaret edemedigi ortuyu yasaklayan kanunu kim ne zaman cikardi?

Tabii ki 1990'larda Islam Kerimov.